Son yıllarda sağlık hizmetini sunanlar, temel
olarak da doktorlar arasında tartışılmaya başlanan bir hastaya yaklaşım tarzı
var. Bu yaklaşıma "Hasta Odaklı Tedavi" ya da "Hasta Merkezli Tıp" deniliyor. Bu
uygulamanın pratikte avantajları olduğu gibi her ülkenin kendi özel
koşullarından kaynaklanan dezavantajları da olabileceği biliniyor.
Hasta Merkezli Tıp'tan söz etmeden önce Hekim
Merkezli Tıp uygulaması nedir onu bilmemiz gerekir.
Hekim Merkezli Tıp:
Esasen günümüzde hastanelerimizin genelinde
uygulanmakta olan tedavi yaklaşımına Hekim Merkezli Tıp diyebiliriz.
Bu uygulamada teşhis-tedavi sürecinde aktif olan,
yönlendirici ve belirleyici olan hekimdir. Hekim kendisine başvuran hastasını
muayene eder, tanı ve tedavi için gerekli gördüğü girişimleri planlar ve
hastadan bunlara kesin olarak uymasını ister.
Hasta, hekimle karşılaştığı andan itibaren bütün karar
verme yetkisini hekime verir ve her türlü yönlendirilmeyi kabul eder konuma
gelir. Soruları hekim sorar. Kararları hekim verir.
Bütün bu süreçler neredeyse tamamen hekimin
kontrolünde olup diğer sağlık personelinin bu kararlara vereceği katkı
sınırlıdır ve hekim çoğu zaman yarı-tanrı durumundadır.
Hastanın istek ve tercihlerinin çok önemli bir
rolü bulunmamaktadır. Hekimin baskın rolde olduğu bu yaklaşım, hastalar, hasta
yakınları ve diğer sağlık personeli açısından son derece anti-demokratik bir
yaklaşım olmasının ötesinde, hasta memnuniyeti açısından yetersiz ve tıbbi
hatalara daha yatkın bir yaklaşımdır.(Hayran, 2011)
Hekimin otoritesi o kadar güçlüdür ki bu çoğu kez
yüz ifadesine ve ses tonuna bile yansır. Genellikle emirler vererek konuşur,
zaten pek fazla da konuşmaz. Hastasının, her dediğine itirazsız ve mutlak
olarak itaat etmesini bekler. Onun soru sormasını bile, mesleğine müdahale ve otoritesine
başkaldırı gibi algılar. “Geç şuraya!” “Aç sırtını!” “Git bu tahlilleri yaptır”
“Al bu ilaçları kullan” üslubu çok alışılmıştır. Hastanın bu emirlerinden
birine karşı isteksiz davranması durumunda,
hekim sinirlenir veya hastasını reddedebilir. (Özlü T.)
Hasta Merkezli Tıp:
Yirmi birinci yüzyıla girişle birlikte gerek
Kuzey Amerika'da gerekse Avrupa ülkelerinde aynı anda yaygınlaşmaya başlayan
bir başka sağlık hizmeti anlayışı ise "hasta odaklı" sağlık hizmetleri
anlayışıdır.
Bu anlayışın temeli 1988 yılında Hasta Merkezli
Yaklaşım için Picker/Kamu yararı programı'nın (Picker Enstitüsü) ortaya koyduğu
Hasta Merkezli Tedavi kavramına dayanır. Bu kavram doktorların, hemşire ve
hasta bakıcı personelin ve sağlık sisteminin hastalığa odaklanmaktan vazgeçip
hastaya ve hasta yakınlarına odaklanmasının gerekliliğini belirtir.(Gerteis
M,1993)
Picker Enstitüsü hasta ve hasta yakınları ile iş
birliği içinde hareket ederek yıllar içinde Hasta Merkezli Yaklaşım için 8
önemli kavram oluşturdu.
1-Hasta için önemli olan değerlere, inançlara,
tercihlere ve ihtiyaçlarını belirtme hakkına saygılı olmak, 2-Ekip çalışması(eşgüdümlü
ve bütünleşik tedavi), 3-Hasta ve hasta yakınları için her aşamada açıklayıcı,
yüksek kalitede bilgi edinme ve öğrenme hakkı, 4-Fiziksel açıdan rahat
ettirilme, ağrı kontrolü, 5-Duygusal destek, kaygı ve korkuların yatıştırılması,
6-Aile bireylerinin ve arkadaşların uygun şekilde sürece dahil edilmeleri, 7-Nakil
durumlarını da kapsayacak şekilde hizmette süreklilik, 8-Tedaviye ulaşım
hakkı(Gerteis M,1993)
Bu kavramların büyük bölümü günümüzde de Hasta
Merkezli Tıp uygulamasında kullanılmaktadır.
Süreklilik: Yüz yüze
görüşmeler sırasında konuşulması unutulmuş bir konu ya da sonradan ortaya çıkan
bir durum hakkında, günün her saatinde ve her türlü yolla (telefon görüşmesi,
internet, gibi) hastanın doktoruna ulaşabilmesidir. Doktorun da aynı şekilde
hastasını kontrol etmesine imkan sağlar. Günümüzün iletişim teknolojileri bu
imkanı sağlamaktadır.
İhtiyaç ve değerlere öncelik: Hastanın bireysel ihtiyaçlarına, inançlarına, yaşam biçimine
ve değerlerine öncelik verilmesi gerekir. Hekim tarafından, kendisine bir insan
olarak saygı duyulması ve değer verilmesi hasta için her şeyden daha önemlidir.
Tercihlere öncelik: Bu Hasta
Merkezli Tıp uygulamasının en önemli ayağıdır. Hastanın geleceği ile ilgili
riskli bir ameliyata mı gireceği, yoksa durumunu kontrol altında tutmak için
ömür boyu bir ilaç mı kullanmak istediğine yönelik karar, içinde bulunduğu
durum ve yapacağı tercihlerin sonuçları detaylıca anlatıldıktan sonra, hastaya
bırakılır. Başka bir deyişle güç ve sorumluluk hastalarla paylaşılır. Elbette
bu her durumda geçerli değildir örneğin akut apandisitle hastaneye gelen bir
hastanın acilen ameliyat edilerek apandisinin alınması gerekir. Başka bir
müdahale ya da tercih şansı olmayan kritik durumlarda olması gereken kararı
hekim alır ve uygular.(Barry, Edgman-Levitan, 2012)
Yapılan araştırmalar hasta ile bilgi paylaşımının
ve hastanın önüne tedavisi ile ilgili seçenekler sunulmasının tedavi
maliyetlerini azalttığını ve doğru teşhis ve tedavi oranında artış sağladığını
da ortaya koyuyor. Hasta ile hekimin bir tedavi konusunda birlikte karar
vermeleri hastanın kendisini değerli hissetmesini sağladığından iyileşme için
gereken moral desteğini de hastaya sağlamış oluyor. Hastaların büyük bölümü en
iyi tedavi, laboratuvar testleri ve teşhis için farklı seçeneklere sahip
olduklarını bildiklerinde hekimleri ile tercihleri konusunda iş birliği yapmaya
da istekli oluyorlar.(Barry, Edgman-Levitan, 2012)
Açıklık ve şeffaflık: Hastanın ve
hasta yakınlarının tedavi programına ilişkin her türlü bilgiye ulaşması
kolaylaştırılmalı, her türlü bilgi hasta ile paylaşılmalıdır. Özellikle
hekimlerin hastaları ile aralarına koyduğu mesafe kaldırılmalıdır. Hekimlerin
fazla konuşmayan ve ulaşılmayan insanlar, tıbbi bilgilerin ise anlaşılması güç
bazı terimler ve semboller olması alışkanlığından vazgeçilmelidir. Hekim
hastanın sağlık konularındaki danışmanı rolünü benimseyerek her türlü bilgiyi
kendisi ile paylaşmalıdır. Tabii ki hastaya ait özel bilgilerin hastanın izni
dışında kullanılması, ortada bırakılması, gizliliğin ihlal edilmesi hukuki ve
etik açıdan doğru değildir. Ancak, hastanın ve gerektiğinde yakınlarının,
hastanın durumu ile ilgili her türlü bilgiye kolayca ulaşabilmesinin temel bir
hasta hakkı olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.(Hayran, 2011)
Hasta güvenliği ve kanıta dayalı tıp: Hastanın güvenliğini ön planda tutan, her türlü hatayı
önleyici veya azaltıcı önlem ve sistemlere yüksek önem verilmeli, hastaya
verilen her türlü hizmet ve yapılan her işlem mutlaka bilimsel bir kanıta ya da
geçerli tıbbi bilgiye dayanmalıdır. Tıbbi uygulamaların en temel ilkesinin
Hipokrat döneminden beri "zarar vermemek" olduğu unutulmamalıdır.
Ekip çalışması: Hastanın teşhis
ve tedavi süreçlerinde farklı disiplinlerdeki hekimlerin birlikte ve hasta ile
iş birliği içinde teşhis koyması ve tedavi süreçlerini yürütmesi anlamına gelir.
Sağlık alanındaki farklı disiplinler arasında da(Ortopedist-Hemşire-Eczacı-Fizik
Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı-Fizyoterapist-Psikolog-Sağlık Eğitimcisi gibi)
iletişim ve işbirliğinden en verimli ve etkin şekilde yararlanılmalıdır.
Hasta Merkezli Tıp uygulamasında hastalara
sorunlarını rahatça ifade edebilmeleri için yeterli süre verilir; kafalarındaki
her türlü soruyu sormaları için cesaretlendirilir; sıkıntıları ve genel sağlık
durumuna yönelik ayrıntılı sorular sorularak hastadan hastalığıyla ilgili tüm
algı, düşünce ve yorumları öğrenilir.
Hekim bir taraftan hastalığın ne olduğu sorusuna
yanıt ararken; diğer taraftan hastalığın hasta tarafından nasıl algılandığı ve
hastanın yaşamında ne tür değişiklikler meydana getirdiği, onun için ne anlam
taşıdığını öğrenmeye çalışır.
Hasta merkezli tıpta, hekimin görevi hastalığı tedavi
etmek değil, hastayı tedavi etmektir.(Özlü T.)
Hasta Merkezli Tıp Konusunda Karşıt Görüşler:
Hasta merkezli tıp konusunda hem ülkemizde hem
dünyada karşı görüşte olan hekimlerimiz de var. Öncelikle üzerinde durulan ve
karşı çıkılan konu elbette hastalığın teşhis ve tedavisi konusunda ilerlenecek
yolda seçimi hastaya bırakmak oluyor. Sağlık ve insan vücudu konusunda yeterli
tıbbi bilgisi olmayan, hastalıkların seyrini bilmeyen bir hastaya, kendi hayatı
ile ilgili bir konuda karar alma yetkisi vermenin doğru olmadığı savunuluyor.
Elbette sosyoekonomik sosyokültürel açıdan
gelişmiş illerimizde Hasta Merkezli Tıp uygulamalarının yaygınlaşması tıpkı
batılı ülkelerde olduğu gibi istenen bir gelişme olacaktır. Ancak sosyoekonomik
sosyokültürel açıdan eşit şanslara sahip olmamış bölgelerimizde okuma yazması
olmayan bir hastadan sağlık durumunu etkileyecek kararlar almasını ve doğru seçimler
yapmasını beklemek muhtemelen biraz iyi niyetli bir yaklaşım olacaktır.
Bazı hekimlerimiz, Anadolu’nun binlerce yıllık
kültür ve insan yapısını unutarak Batılı biyoetikçilere uyup, sanki biz
California, Amsterdam, Paris veya Melbourne’de yaşıyormuşuz gibi “Özerkliği”
seçtiler. Bir de kuyruğuna ‘Bilgilendirilmiş Olur’u (tercihlere öncelik)
da takınca, bu millete karşı olan borçlarını ödemiş oldular. Onlara göre,
sağlık/tedavi hizmetleri hasta merkezli olmalıydı, hastayı iyice aydınlattıktan
(bilgilendirdikten) sonra olurunu almak ve hastanın özerk (yarı özgür) kararına
saygılı olmak gerekiyordu. Böylece hem hekim mahkemelerde sürünmekten
kurtulacaktı hem hakim sorarsa “Ben onamını(olurunu) aldım, hem de
aydınlatarak.” diyecekti. Hasta da, “Yaşasın benden aydınlatılmış onam aldılar,
hem de özerk kararımla, artık rahat rahat ameliyata girebilirim. Artık ölsem de
gözüm arkada kalmaz.” diyecekti.(Aksoy, 2011)
Anlamamız gerekir ki hastaların kendi sağlık
durumları ile ilgili alacakları bazı kararlar onlar için yararlı olmayacaktır.
Örneğin inme(felç) sonrasında tekrar yürümeye çalışmanın çok fazla çaba
gerektirdiğini düşündüğü için tekerlekli sandalyede yaşamını sürdürmeye karar
veren bir hasta iyileşme ve tekrar yürüme şansını tamamen kaybedebilecektir. Demansı(bunama)
olan ve davranış problemleri yaşayan bir hastanın ailesi bu davranış problemlerini
baskılayan ve evde rahatsızlık yaratmadan yaşamasını sağlayan ilaçları, bu
ilaçların kalp damar sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini ve buna bağlı potansiyel
ölüm riskini görmezden gelerek kullanmayı tercih edebileceklerdir. Böyle
durumlarda hasta ya da hasta yakınlarının kendileri için iyi gibi gördükleri
tercihleri yapmaları toplum sağlığını olumsuz yönde etkileyecektir.(Reuben, Tinetti,
2012)
En iyi ilaç hasta için doğru olanı yapmaktır.
Birden çok kronik hastalığı, önemli bedensel engelleri, azalmış hayat süresi
beklentisi olan hastalar için hekimlerin ne kadar doğru tedavi uyguladıkları
kendilerinin tedavi seçme haklarından daha öncelikli olmalıdır.(Reuben, Tinetti,
2012)
Hasta Merkezli Tıp denilen bu yeni trend hastayı
müşteri olarak gören bir yaklaşım tarzıdır. Eğer hasta, "tüketici"
olarak ele alınacaksa yeni öncelikler ortaya çıkar. Müşteri tatmini, alışverişte
mukayese, geniş ve çeşitli seçenekler, seçim, mal ve hizmete sınırsız erişim
hakkı gibi. Bu da reklam ve pazarlama faaliyetleri ile talep, istek ve ihtiyaçların
yönlendirilmesine ve değer artışlarına neden olacaktır. Müşterilerin açık sağlık pazarında akıllıca,
maliyet konusunda bilinçli şekilde ve bilgi sahibi olarak tüketim yapacakları
söylense de sağlık sigortaları nedeni ile hastalar nadiren satın aldıkları
hizmet ve ürünler için doğrudan ödeme yapacakları için maliyeti düşürme(düşük
fiyatla satın alma) konusunda bir iç güdü sahibi olmayacaklardır. Eğer
doktorlar sıklıkla pahalı tercihlerde bulunuyorlarsa hastalar da bulunacaktır.
Örneğin bir hasta ağrıyan eklemleri için MR çektirmek isteyecek, solunum yolu
enfeksiyonları için antibiyotik kullanmaya kalkacak ve hipertansiyonu, diyabeti
ya da kolesterolü için belli markalı ilaçlar kullanmak isteyebilecektir.(Bardes,2012)
Bunun gibi nedenlerle tercihler tamamen hastaya
bırakılmamalı doktor ve hastanın birlikte hareket etmesi sağlanmalıdır.
Hasta Merkezli Tıp Konusunda Önerilerimiz:
Hasta Merkezli Tıp uygulamalarının avantajları ve
dezavantajları esasen "tercihlere öncelik" uygulamasında
yoğunlaşmakta. Uygulamanın diğer aşamaları genel olarak kabul görmekte.
- Tercihte öncelik aşaması için öncelikle
hastaların ve hastalanmadan önce sağlık ve hastalıklar konusunda toplumun çok
iyi şekilde eğitilmesi gerekiyor.
- Tedavi süreçlerini yürüten ve günlük bakmakla
yükümlü olduğu hasta sayısı çok fazla olan doktorlarımızın, tek tek hastalarına
hastalıkları ile ilgili eğitim vermek, ondan sonra da tedavi konusunda hastalarının
tercih yapmalarını beklemek için ayıracak yeterli vakitleri olmadığını
biliyoruz. Bu açıdan mutlaka toplumun ve hastaların
eğitimini üstlenecek profesyonel sağlık çalışanlarının yetiştirilmesi
gerekiyor.
- Hasta Merkezli Tıp konusunda Türkiye genelinde 2007 yılında kapatılmış
olan Sağlık Eğitim Fakülteleri ve Sağlık Eğitimi Bölümleri'nin yeniden açılması, pedagojik formasyon sahibi
ve yetişkin eğitimi konusunda yetkili Sağlık Eğitimcilerinin hızla ve tam
donanımla yetiştirilmesi ve sahada göreve başlamaları kritik önem taşımaktadır.
- Hasta Merkezli Tıp uygulamalarının ülkemizde
yaygınlaşması planlanıyorsa bunun hasta eğitimi alanında uygulamacıları Sağlık
Eğitimcileri olmak zorundadır.
- Ülkemizde bölgeler arası sosyoekonomik
sosyokültürel farklılıkların minimuma indirilmesi de bu konuda büyük bir
ilerleme sağlayacaktır.
Sağlıklı ve Kaliteli bir Yaşam dileklerimizle…
Medulla Vita