13 Mart 2012 Salı

Hasta Merkezli Tıp


Son yıllarda sağlık hizmetini sunanlar, temel olarak da doktorlar arasında tartışılmaya başlanan bir hastaya yaklaşım tarzı var. Bu yaklaşıma "Hasta Odaklı Tedavi" ya da "Hasta Merkezli Tıp" deniliyor. Bu uygulamanın pratikte avantajları olduğu gibi her ülkenin kendi özel koşullarından kaynaklanan dezavantajları da olabileceği biliniyor.

Hasta Merkezli Tıp'tan söz etmeden önce Hekim Merkezli Tıp uygulaması nedir onu bilmemiz gerekir.


Hekim Merkezli Tıp:

Esasen günümüzde hastanelerimizin genelinde uygulanmakta olan tedavi yaklaşımına Hekim Merkezli Tıp diyebiliriz. 

Bu uygulamada teşhis-tedavi sürecinde aktif olan, yönlendirici ve belirleyici olan hekimdir. Hekim kendisine başvuran hastasını muayene eder, tanı ve tedavi için gerekli gördüğü girişimleri planlar ve hastadan bunlara kesin olarak uymasını ister. 

Hasta, hekimle karşılaştığı andan itibaren bütün karar verme yetkisini hekime verir ve her türlü yönlendirilmeyi kabul eder konuma gelir. Soruları hekim sorar. Kararları hekim verir. 

Bütün bu süreçler neredeyse tamamen hekimin kontrolünde olup diğer sağlık personelinin bu kararlara vereceği katkı sınırlıdır ve hekim çoğu zaman yarı-tanrı durumundadır. 

Hastanın istek ve tercihlerinin çok önemli bir rolü bulunmamaktadır. Hekimin baskın rolde olduğu bu yaklaşım, hastalar, hasta yakınları ve diğer sağlık personeli açısından son derece anti-demokratik bir yaklaşım olmasının ötesinde, hasta memnuniyeti açısından yetersiz ve tıbbi hatalara daha yatkın bir yaklaşımdır.(Hayran, 2011) 

Hekimin otoritesi o kadar güçlüdür ki bu çoğu kez yüz ifadesine ve ses tonuna bile yansır. Genellikle emirler vererek konuşur, zaten pek fazla da konuşmaz. Hastasının, her dediğine itirazsız ve mutlak olarak itaat etmesini bekler. Onun soru sormasını  bile, mesleğine müdahale ve otoritesine başkaldırı gibi algılar. “Geç şuraya!” “Aç sırtını!” “Git bu tahlilleri yaptır” “Al bu ilaçları kullan” üslubu çok alışılmıştır. Hastanın bu emirlerinden birine karşı isteksiz davranması durumunda,  hekim sinirlenir veya hastasını reddedebilir. (Özlü T.) 


Hasta Merkezli Tıp:

Yirmi birinci yüzyıla girişle birlikte gerek Kuzey Amerika'da gerekse Avrupa ülkelerinde aynı anda yaygınlaşmaya başlayan bir başka sağlık hizmeti anlayışı ise "hasta odaklı" sağlık hizmetleri anlayışıdır.

Bu anlayışın temeli 1988 yılında Hasta Merkezli Yaklaşım için Picker/Kamu yararı programı'nın (Picker Enstitüsü) ortaya koyduğu Hasta Merkezli Tedavi kavramına dayanır. Bu kavram doktorların, hemşire ve hasta bakıcı personelin ve sağlık sisteminin hastalığa odaklanmaktan vazgeçip hastaya ve hasta yakınlarına odaklanmasının gerekliliğini belirtir.(Gerteis M,1993)

Picker Enstitüsü hasta ve hasta yakınları ile iş birliği içinde hareket ederek yıllar içinde Hasta Merkezli Yaklaşım için 8 önemli kavram oluşturdu. 

1-Hasta için önemli olan değerlere, inançlara, tercihlere ve ihtiyaçlarını belirtme hakkına saygılı olmak, 2-Ekip çalışması(eşgüdümlü ve bütünleşik tedavi), 3-Hasta ve hasta yakınları için her aşamada açıklayıcı, yüksek kalitede bilgi edinme ve öğrenme hakkı, 4-Fiziksel açıdan rahat ettirilme, ağrı kontrolü, 5-Duygusal destek, kaygı ve korkuların yatıştırılması, 6-Aile bireylerinin ve arkadaşların uygun şekilde sürece dahil edilmeleri, 7-Nakil durumlarını da kapsayacak şekilde hizmette süreklilik, 8-Tedaviye ulaşım hakkı(Gerteis M,1993)  


Bu kavramların büyük bölümü günümüzde de Hasta Merkezli Tıp uygulamasında kullanılmaktadır. 


Süreklilik: Yüz yüze görüşmeler sırasında konuşulması unutulmuş bir konu ya da sonradan ortaya çıkan bir durum hakkında, günün her saatinde ve her türlü yolla (telefon görüşmesi, internet, gibi) hastanın doktoruna ulaşabilmesidir. Doktorun da aynı şekilde hastasını kontrol etmesine imkan sağlar. Günümüzün iletişim teknolojileri bu imkanı sağlamaktadır. 

İhtiyaç ve değerlere öncelik: Hastanın bireysel ihtiyaçlarına, inançlarına, yaşam biçimine ve değerlerine öncelik verilmesi gerekir. Hekim tarafından, kendisine bir insan olarak saygı duyulması ve değer verilmesi hasta için her şeyden daha önemlidir.

Tercihlere öncelik: Bu Hasta Merkezli Tıp uygulamasının en önemli ayağıdır. Hastanın geleceği ile ilgili riskli bir ameliyata mı gireceği, yoksa durumunu kontrol altında tutmak için ömür boyu bir ilaç mı kullanmak istediğine yönelik karar, içinde bulunduğu durum ve yapacağı tercihlerin sonuçları detaylıca anlatıldıktan sonra, hastaya bırakılır. Başka bir deyişle güç ve sorumluluk hastalarla paylaşılır. Elbette bu her durumda geçerli değildir örneğin akut apandisitle hastaneye gelen bir hastanın acilen ameliyat edilerek apandisinin alınması gerekir. Başka bir müdahale ya da tercih şansı olmayan kritik durumlarda olması gereken kararı hekim alır ve uygular.(Barry, Edgman-Levitan, 2012)

Yapılan araştırmalar hasta ile bilgi paylaşımının ve hastanın önüne tedavisi ile ilgili seçenekler sunulmasının tedavi maliyetlerini azalttığını ve doğru teşhis ve tedavi oranında artış sağladığını da ortaya koyuyor. Hasta ile hekimin bir tedavi konusunda birlikte karar vermeleri hastanın kendisini değerli hissetmesini sağladığından iyileşme için gereken moral desteğini de hastaya sağlamış oluyor. Hastaların büyük bölümü en iyi tedavi, laboratuvar testleri ve teşhis için farklı seçeneklere sahip olduklarını bildiklerinde hekimleri ile tercihleri konusunda iş birliği yapmaya da istekli oluyorlar.(Barry, Edgman-Levitan, 2012)    

Açıklık ve şeffaflık: Hastanın ve hasta yakınlarının tedavi programına ilişkin her türlü bilgiye ulaşması kolaylaştırılmalı, her türlü bilgi hasta ile paylaşılmalıdır. Özellikle hekimlerin hastaları ile aralarına koyduğu mesafe kaldırılmalıdır. Hekimlerin fazla konuşmayan ve ulaşılmayan insanlar, tıbbi bilgilerin ise anlaşılması güç bazı terimler ve semboller olması alışkanlığından vazgeçilmelidir. Hekim hastanın sağlık konularındaki danışmanı rolünü benimseyerek her türlü bilgiyi kendisi ile paylaşmalıdır. Tabii ki hastaya ait özel bilgilerin hastanın izni dışında kullanılması, ortada bırakılması, gizliliğin ihlal edilmesi hukuki ve etik açıdan doğru değildir. Ancak, hastanın ve gerektiğinde yakınlarının, hastanın durumu ile ilgili her türlü bilgiye kolayca ulaşabilmesinin temel bir hasta hakkı olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.(Hayran, 2011)

Hasta güvenliği ve kanıta dayalı tıp: Hastanın güvenliğini ön planda tutan, her türlü hatayı önleyici veya azaltıcı önlem ve sistemlere yüksek önem verilmeli, hastaya verilen her türlü hizmet ve yapılan her işlem mutlaka bilimsel bir kanıta ya da geçerli tıbbi bilgiye dayanmalıdır. Tıbbi uygulamaların en temel ilkesinin Hipokrat döneminden beri "zarar vermemek" olduğu unutulmamalıdır.

Ekip çalışması: Hastanın teşhis ve tedavi süreçlerinde farklı disiplinlerdeki hekimlerin birlikte ve hasta ile iş birliği içinde teşhis koyması ve tedavi süreçlerini yürütmesi anlamına gelir. Sağlık alanındaki farklı disiplinler arasında da(Ortopedist-Hemşire-Eczacı-Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı-Fizyoterapist-Psikolog-Sağlık Eğitimcisi gibi) iletişim ve işbirliğinden en verimli ve etkin şekilde yararlanılmalıdır. 

Hasta Merkezli Tıp uygulamasında hastalara sorunlarını rahatça ifade edebilmeleri için yeterli süre verilir; kafalarındaki her türlü soruyu sormaları için cesaretlendirilir; sıkıntıları ve genel sağlık durumuna yönelik ayrıntılı sorular sorularak hastadan hastalığıyla ilgili tüm algı, düşünce ve yorumları  öğrenilir. 

Hekim bir taraftan hastalığın ne olduğu sorusuna yanıt ararken; diğer taraftan hastalığın hasta tarafından nasıl algılandığı ve hastanın yaşamında ne tür değişiklikler meydana getirdiği, onun için ne anlam taşıdığını  öğrenmeye çalışır. 

Hasta merkezli tıpta, hekimin görevi hastalığı tedavi etmek değil, hastayı tedavi etmektir.(Özlü T.) 


Hasta Merkezli Tıp Konusunda Karşıt Görüşler:

Hasta merkezli tıp konusunda hem ülkemizde hem dünyada karşı görüşte olan hekimlerimiz de var. Öncelikle üzerinde durulan ve karşı çıkılan konu elbette hastalığın teşhis ve tedavisi konusunda ilerlenecek yolda seçimi hastaya bırakmak oluyor. Sağlık ve insan vücudu konusunda yeterli tıbbi bilgisi olmayan, hastalıkların seyrini bilmeyen bir hastaya, kendi hayatı ile ilgili bir konuda karar alma yetkisi vermenin doğru olmadığı savunuluyor.

Elbette sosyoekonomik sosyokültürel açıdan gelişmiş illerimizde Hasta Merkezli Tıp uygulamalarının yaygınlaşması tıpkı batılı ülkelerde olduğu gibi istenen bir gelişme olacaktır. Ancak sosyoekonomik sosyokültürel açıdan eşit şanslara sahip olmamış bölgelerimizde okuma yazması olmayan bir hastadan sağlık durumunu etkileyecek kararlar almasını ve doğru seçimler yapmasını beklemek muhtemelen biraz iyi niyetli bir yaklaşım olacaktır.

Bazı hekimlerimiz, Anadolu’nun binlerce yıllık kültür ve insan yapısını unutarak Batılı biyoetikçilere uyup, sanki biz California, Amsterdam, Paris veya Melbourne’de yaşıyormuşuz gibi “Özerkliği” seçtiler. Bir de kuyruğuna  ‘Bilgilendirilmiş Olur’u (tercihlere öncelik) da takınca, bu millete karşı olan borçlarını ödemiş oldular. Onlara göre, sağlık/tedavi hizmetleri hasta merkezli olmalıydı, hastayı iyice aydınlattıktan (bilgilendirdikten) sonra olurunu almak ve hastanın özerk (yarı özgür) kararına saygılı olmak gerekiyordu. Böylece hem hekim mahkemelerde sürünmekten kurtulacaktı hem hakim sorarsa “Ben onamını(olurunu) aldım, hem de aydınlatarak.” diyecekti. Hasta da, “Yaşasın benden aydınlatılmış onam aldılar, hem de özerk kararımla, artık rahat rahat ameliyata girebilirim. Artık ölsem de gözüm arkada kalmaz.” diyecekti.(Aksoy, 2011)

Anlamamız gerekir ki hastaların kendi sağlık durumları ile ilgili alacakları bazı kararlar onlar için yararlı olmayacaktır. Örneğin inme(felç) sonrasında tekrar yürümeye çalışmanın çok fazla çaba gerektirdiğini düşündüğü için tekerlekli sandalyede yaşamını sürdürmeye karar veren bir hasta iyileşme ve tekrar yürüme şansını tamamen kaybedebilecektir. Demansı(bunama) olan ve davranış problemleri yaşayan bir hastanın ailesi bu davranış problemlerini baskılayan ve evde rahatsızlık yaratmadan yaşamasını sağlayan ilaçları, bu ilaçların kalp damar sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini ve buna bağlı potansiyel ölüm riskini görmezden gelerek kullanmayı tercih edebileceklerdir. Böyle durumlarda hasta ya da hasta yakınlarının kendileri için iyi gibi gördükleri tercihleri yapmaları toplum sağlığını olumsuz yönde etkileyecektir.(Reuben, Tinetti, 2012)  
  
En iyi ilaç hasta için doğru olanı yapmaktır. Birden çok kronik hastalığı, önemli bedensel engelleri, azalmış hayat süresi beklentisi olan hastalar için hekimlerin ne kadar doğru tedavi uyguladıkları kendilerinin tedavi seçme haklarından daha öncelikli olmalıdır.(Reuben, Tinetti, 2012)

Hasta Merkezli Tıp denilen bu yeni trend hastayı müşteri olarak gören bir yaklaşım tarzıdır. Eğer hasta, "tüketici" olarak ele alınacaksa yeni öncelikler ortaya çıkar. Müşteri tatmini, alışverişte mukayese, geniş ve çeşitli seçenekler, seçim, mal ve hizmete sınırsız erişim hakkı gibi. Bu da reklam ve pazarlama faaliyetleri ile talep, istek ve ihtiyaçların yönlendirilmesine ve değer artışlarına neden olacaktır.  Müşterilerin açık sağlık pazarında akıllıca, maliyet konusunda bilinçli şekilde ve bilgi sahibi olarak tüketim yapacakları söylense de sağlık sigortaları nedeni ile hastalar nadiren satın aldıkları hizmet ve ürünler için doğrudan ödeme yapacakları için maliyeti düşürme(düşük fiyatla satın alma) konusunda bir iç güdü sahibi olmayacaklardır. Eğer doktorlar sıklıkla pahalı tercihlerde bulunuyorlarsa hastalar da bulunacaktır. Örneğin bir hasta ağrıyan eklemleri için MR çektirmek isteyecek, solunum yolu enfeksiyonları için antibiyotik kullanmaya kalkacak ve hipertansiyonu, diyabeti ya da kolesterolü için belli markalı ilaçlar kullanmak isteyebilecektir.(Bardes,2012)

Bunun gibi nedenlerle tercihler tamamen hastaya bırakılmamalı doktor ve hastanın birlikte hareket etmesi sağlanmalıdır.


Hasta Merkezli Tıp Konusunda Önerilerimiz:

Hasta Merkezli Tıp uygulamalarının avantajları ve dezavantajları esasen "tercihlere öncelik" uygulamasında yoğunlaşmakta. Uygulamanın diğer aşamaları genel olarak kabul görmekte.

  • Tercihte öncelik aşaması için öncelikle hastaların ve hastalanmadan önce sağlık ve hastalıklar konusunda toplumun çok iyi şekilde eğitilmesi gerekiyor.

  • Tedavi süreçlerini yürüten ve günlük bakmakla yükümlü olduğu hasta sayısı çok fazla olan doktorlarımızın, tek tek hastalarına hastalıkları ile ilgili eğitim vermek, ondan sonra da tedavi konusunda hastalarının tercih yapmalarını beklemek için ayıracak yeterli vakitleri olmadığını biliyoruz. Bu açıdan mutlaka toplumun ve hastaların eğitimini üstlenecek profesyonel sağlık çalışanlarının yetiştirilmesi gerekiyor.

  • Hasta Merkezli Tıp konusunda Türkiye genelinde 2007 yılında kapatılmış olan Sağlık Eğitim Fakülteleri ve Sağlık Eğitimi Bölümleri'nin yeniden açılması, pedagojik formasyon sahibi ve yetişkin eğitimi konusunda yetkili Sağlık Eğitimcilerinin hızla ve tam donanımla yetiştirilmesi ve sahada göreve başlamaları kritik önem taşımaktadır.

  • Hasta Merkezli Tıp uygulamalarının ülkemizde yaygınlaşması planlanıyorsa bunun hasta eğitimi alanında uygulamacıları Sağlık Eğitimcileri olmak zorundadır.

  • Ülkemizde bölgeler arası sosyoekonomik sosyokültürel farklılıkların minimuma indirilmesi de bu konuda büyük bir ilerleme sağlayacaktır.


Sağlıklı ve Kaliteli bir Yaşam dileklerimizle…
Medulla Vita

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder