10 Nisan 2012 Salı

Hamilelikte Somon Balığı Tüketiminin Yararları


Anne olmak bir kadınlar için dünyadaki en özel durumlardan biri belki de en önemlisidir. Bebeğin anne karnında gelişme ve doğum süreçleri çoğu kez bir mucize olarak tanımlanmıştır.  Hamilelik dönemi denilince akla ilk gelenler arasında yasaklar bulunur. Yapılmaması gerekenler, tüketilmemesi gerekenler, kaldırılmaması gerekenler derken liste uzar gider.

Bu kez size hamilelik döneminde hem anne hem bebek için yararlı olduğu söylenen bir yiyecekten bahsedeceğiz.

Granada Üniversitesi yayımladığı araştırmada, omega 3 yağ asitlerinin zengin bir kaynağı olan somon balığının haftada 2 defa tüketilmesinin hem anne hem de doğacak bebeğin sağlığı için yararlı olduğu belirtiliyor.

Buna göre somon balığı hem annede hem bebekte omega 3 yağ asidi seviyelerini artırıyor ve antioksidan koruma sistemlerini güçlendiriyor. Çalışmada hamileliğin 20 haftasından doğuma kadar her hafta haftada 2 defa somon balığı yedirilen anne adaylarının günlük gerekli omega 3 yağ asidi ihtiyaçlarını karşıladıkları ve bebekleri doğduğunda bebeklerin de yeterli omega 3 seviyelerine sahip olduğu görülüyor.

Ek olarak somon sayesinde oluşan antioksidan miktarındaki artışın hamilelikte görülen oksidatif stresi de azaltabileceği belirtiliyor.(Garcia-Rodriguez, 2012)

Elbette doğru olan, hamilelik sürecinde uzman bir diyetisyen ve kadın hastalıkları ve doğum uzmanı doktorunuzun yönlendirmeleri doğrultusunda beslenmektir. 


9 Nisan 2012 Pazartesi

Süpermarketiniz Sizi Şişmanlatıyor Olabilir!


Fransız Ulusal Sağlık ve Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü'nün Paris'te 2007-2008 yılları arasında yürütüğü bir çalışma ilginç bir gerçeği ortaya çıkartıyor, buna göre alışveriş yaptığınız süpermarket kilonuz üzerinde etkili olabilir!

Araştırmada katılımcıların daima ucuz fiyat garantisi veren indirimli süpermarketlerden, eğitim seviyesi düşük olan bölgelerdeki süpermarketlerden ya da evlerine/mahallelerine uzak olan süpermarketlerden alışveriş yapma durumları ile beden kitle indeksleri ve bel ölçüleri arasında bir ilişki olup olmadığı inceleniyor.

7131 kişi üzerinde yapılan bu çalışmaya göre özellikle daima ucuz fiyat garantisi veren indirimli süpermarketlerden alışveriş yapanların beden kitle indekslerinin ve kilolarının daha yüksek olduğu, karın bölgesindeki yağlanmalarının da daha fazla olduğu gözlemleniyor. Bu çalışmaya göre eğitim seviyesi yükseldikçe kilo sorunu da azalıyor.

Araştırma, katılımcıların yalnızca %11,4'ünün yiyecek alışverişlerini öncelikle ikamet ettikleri bölgelerde yapmakta olduğunu gösteriyor. Sonuç olarak süpermarketlerin uygun bir düzenleme ile alışveriş yapanların gıda alışverişlerini ve beslenme alışkanlıklarını olumlu yönde değiştirme ve halk sağlığına katkı sağlama açısından değerlendirilmesi gereken bir adres olabileceği belirtiliyor. (Chaix, 2012)  

Süpermarketlerin yalnızca sağlıklı olan gıda ürünlerini satmaları sağlanabilirse toplum sağlığı ve fazla kilo problemi üzerinde de olumlu etkiler sağlanabilir.


6 Nisan 2012 Cuma

Tai Chi ve Yaşlılıkta Sağlık


Tai Chi aslında bir savaş sanatı temeli 1800'lü yıllarda yaşamış olan Çin'li Chen ailesine ve onlardan öğrenerek bu stilin yayılmasını sağlayan Yang ailesine dayanıyor. Yumuşak ve dirençsiz olanın, sert ve dirençli olanı yenmesi ilkesi üzerine kurulmuş olan bir savaş sanatı ve dövüş sporu. Tai Chi bir bakıma güçsüz olan yaşlıların, kadın ve çocukların düşmanlara karşı gelebilmelerinin ve kendilerini koruyabilmelerinin de bir yoluydu.

Rakibe boyun eğiş, rakibin hareketleri ile uyum içinde hareket ediş ve rakibi kendi gücü ile yenme prensibi ile kullanılmış olan bir savaş sanatıdır. Bu stilde kasların mümkün olduğu kadar yumuşak olarak kullanılması ve esneklik gereklidir. Diğer dövüş sporlarında olduğu gibi sert hareketler yerine yumuşak estetik ve uyumlu hareketler barındırır. Fiziksel kapasite yanında meditasyon ile mental kapasiteyi de artırıcı etkisi vardır.

Günümüzde ise Tai Chi üzerinde yapılan araştırmalar, solunum yolları, dolaşım sistemi, kemik ve eklem rahatsızlıkları gibi pek çok rahatsızlığın tedavisinde Tai Chi'nin olumlu etkileri olduğunu ortaya koymakta. Sağlıklı ve zinde bir yaşam için düzenli olarak uygulanabilecek bir egzersiz haline gelmiş durumda. Fiziksel kapasiteyi zorlamadan bedenin fit tutulmasına yardımcı olduğu için özellikle belli bir yaşın üzerinde olanlara her gün Tai Chi yapmaları öneriliyor.

Hong Kong Politeknik Üniversitesi'nin son çalışması bu bilgileri destekler nitelikte. 130 yaşlı katılımcı üzerinde yapılan çalışma, haftada en az 1 kere 1,5 saat Tai Chi egzersizleri yapan katılımcıların sağlıklarının hiç Tai Chi yapmayanlara göre çok daha iyi durumda olduğunu ortaya koyuyor.

Buna göre Tai Chi yapan katılımcıların kalp damar sistemleri, kan basıncı, damar esnekliği ve dayanıklılığı daha sağlıklı ve işlevsel durumda, diz ve eklem bölgelerindeki kasları daha güçlü durumda.

Tai Chi'nin kan basıncını düşürme üzerindeki olumlu etkisi yanında kalp-damar sisteminin işlevselliği üzerindeki olumlu etkileri de bu çalışmada gözlemleniyor. Hatta kronik kalp yetmezliği olan ve kalp krizi geçirmiş olanlarda bile kalp damar sistemi işlevlerinde olumlu etkiler gösterdiği gözlemlenmiş. Araştırmacılar, Tai Chi esnasında aerobik egzersizlerin, esneme çalışmalarının, zihin konsantrasyonunun ve rahatlatıcı meditasyonun birlikte uygulanmasının bu olumlu etkileri ortaya çıkartabileceğini belirtiyorlar.(Tsang, 2012)

Tai Chi, günün her saatinde, her yerde, hiçbir ekipmana ihtiyaç duyulmadan yapılabilen bir egzersiz türü, bu açıdan özellikle ülkemizde Tai Chi'nin yaygınlaşması orta yaşlı ve yaşlı insanlarımızın kalp damar sağlığı ve kas-eklem sağlığı açısından çok yararlı olacaktır.

 Her yaşta,


5 Nisan 2012 Perşembe

Fast food Depresyon İlişkisi


Depresyon dünya çapında 121 milyon üzerinde insanı etkileyen önemli bir ruh sağlığı hastalığı. Özellikle gelişmekte olan ve gelir seviyesi düşük bölgelerde daha çok görülüyor. Bunun başlıca nedeni yaşam şartlarının zorluğu. Ancak vitamin, mineral ve besin öğelerinden fakir yiyeceklerin tüketildiği kötü, dengesiz ve yetersiz beslenme tarzı da en az çevresel faktörler kadar depresyon oluşumunu tetikliyor.  

Las Palmas de Gran Canaria Üniversitesi ve Granada Üniversitesi'nin ortaklaşa yürüttükleri çalışmada kruvasan, donut, kap kek gibi fırın mamülleri ve hamburger, sosisli sandviç, pizza gibi fast food ürünlerin tüketilmesi ile depresyon arasında bir ilişki olup olmadığını araştırıyorlar.

Buna göre hiç yemeyenlere ya da nadiren tüketenlere göre fastfood tüketicileri %51 oranında daha fazla depresyona yakalanma riskine sahipler.

Ayrıca fastfood ürünlerin tüketim miktarı ne kadar artırılırsa depresyona yakalanma riski de o kadar artmakta.( Sánchez-Villegas, 2012)

Ayrıca araştırmacılar, daha çok fastfood ve hazır fırın mamülleri tüketimi olanların, genellikle bekar, sevgilisi olmayan, fiziksel aktivitesi düşük, beslenme alışkanlıkları hatalı, balık, zeytin yağı, sebze ve meyve gibi sağlıklı gıdaları daha az tüketen insanlar olduklarını gözlemlemişler. Aynı zamanda fastfood tüketimi fazla olanların genellikle sigara kullandıkları ve haftada 45 saatten fazla çalışıyor oldukları gözlenmiş.

8964 kişi üzerinde gerçekleştirilen ve yaklaşık 6 ay süren bu çalışmaya göre hazır fırın mamüllerinin tüketiminde de fastfood tüketimine benzer sonuçlar alınmış. Bunları düzenli olarak tüketenlerde de depresyon görülme riskinin arttığı belirtiliyor.

Araştırmacılar, bu cins yiyeceklerin tüketimine dikkat edilmesi gerektiği, çünkü bu yiyeceklerin düzenli ve fazla miktarlarda tüketilmesinin obezite ve kalp-damar hastalıklarına neden olma yanında ruh sağlığını da olumsuz yönde etkileyeceği, konusunda uyarıda bulunuyorlar.( Sánchez-Villegas, 2012)

Peki bu tip ürünleri hiç mi tüketmeyeceğiz? Günümüzde başımızı çevirdiğimiz her noktada bu tarz ürünleri görüyoruz. Sokakta hele ki uzun süreler aç kalmışsak hemen açlığımızı gidermek istiyoruz ve en yakınımızda hep fastfood zincirleri oluyor. Elbette böyle bir durumda ev yemekleri hazırlayan lokantalarımızdan birine yönelmek çok daha doğru ve sağlıklı bir tercih olacaktır.

Sosyal bir ortamda, bir etkinlikte, dışarıda kaldığımızda eğer başka bir alternatif yoksa bu tarz ürünler tüketilebilir. Önemli olan bunu bir alışkanlık haline getirmemek ve her gün bu tip yiyecekler tüketmemektir.

Sağlıklı ve dengeli beslenerek ruh ve beden sağlığınızı koruyacağınız,


4 Nisan 2012 Çarşamba

Sağlıklı Bir Atıştırmalık: Patlamış Mısır


Patlamış mısır pek çok ülkede en çok sevilen ve tercih edilen atıştırmalık yiyeceklerden biridir. Özellikle sinema salonlarının vazgeçilmez unsurlarından sayılır. Yüksek lif içeriği sindirim ve barsak sağlığı için de onu yararlı kılar. Aynı zamanda doğru şekilde hazırlanırsa en sağlıklı atıştırmalıktır. Tabi doğru hazırlamadan kastımız hava ile ısıtarak patlatmak, tencere içinde ısı ile patlatmak, yağ kullanmamak, tuz eklememek...

Scranton Üniversitesi'nin son çalışması sağlıklı bir atıştırmalık olarak bilinen patlamış mısırın antioksidanlar açısından da zengin bir kaynak olduğunu gösteriyor.

Araştırmacılar patlamış mısır içinde polifenol denilen antioksidan maddenin tahmin edilenden daha bol miktarda bulunduğunu belirtiyorlar. Patlamış mısırın su içeriği %4 oysa çoğu sebze ve meyvede su oranı %90'lar civarında bu açıdan meyve ve sebzelerin içinde yer alan polifenollerin çok daha seyrelmiş şekilde bulunabileceği belirtiliyor. Ancak bu sebze-meyve tüketmek yerine patlamış mısır tercih edilebileceği anlamına gelmiyor. Çünkü sebze ve meyvelerin içinde polifenol dışında pek çok besin öğesi vitamin mineral ve sıvı bulunuyor vücudumuzun bu besin öğelerinin her birine ayrı ayrı ihtiyaç duyduğu biliniyor.(Vinson, 2012)

Araştırmaya göre patlamış mısırda bulunan polifenoller, fındık ceviz ve bademde bulunan polifenol miktarına denk. Buna göre bir porsiyon patlamış mısırda 300mg'a kadar polifenol bulunabiliyor. Meyvelerde bu miktarın 160mg civarında olduğu belirtiliyor. Polifenollere en yoğun olarak patlamış mısırın patladıktan sonra koyu sarı renkte kalan sert kabuk kısmında rastlandığı belirtiliyor. Ancak bu kabuk kısmının sindirimi güç olduğu için burada bulunan polifenollerin sindirilerek vücutta kullanılabilmesi zor gözüküyor.

Yoğun lif içeren patlamış mısırın bir yararı da bir porsiyonunda yaklaşık günlük tam tahıl ihtiyacının %70'ini karşılayabiliyor olması.

Ancak unutulmaması gereken bir nokta var patlamış mısırın hazırlanma şekli onu sağlıksız hale getirebilir.

Örneğin sinemalarda satılan yağ, tereyağı ya da margarin kullanılan, bolca tuz eklenen, bazen şeker, karamel, bal, çikolata vb katkı maddeleri eklenen patlamış mısırı sağlıklı olarak kabul edemeyiz.

Sağlıklı şekilde patlamış mısır nasıl hazırlanır:

Sıcak hava ile patlatılan patlamış mısır en düşük kalori oranına sahiptir. Mikro dalga fırınlarda patlatılmak için hazır satılan mısırlarda %43 oranında yağ bulunur, siz kendiniz cin mısırı alıp yağ ekleyerek patlatmak isterseniz yağ oranı %28 olacaktır. Bu nedenle en sağlıklı hazırlama şeklinin tuzsuz, yağsız, tencerede ya da sıcak hava ile çalışan mısır patlatma cihazları ile olacağını unutmayalım.

Patlamış mısır her ne kadar uygun şekilde hazırlandığında sağlıklı bir atıştırmalık olsa da her şeyin azı karar çoğu zarar diyoruz ve günlük 2-3 avuçtan fazla tüketimini önermiyoruz.


3 Nisan 2012 Salı

Ayran İçmek Tip 2 Diyabette Kalp Hastalığı Riskini Azaltabilir


Tahran, Shahid Beheshti Üniversitesi'nin yayımladığı araştırmaya göre D Vitamini ile zenginleştirilmiş ayran (ya da İran'da tüketilen doogh - yoğurt içeceği) tüketimi, tip 2 diyabet hastalarında (yetişkin şeker hastalığı) enflamasyon(fiziksel,kimyasal, biyolojik nedenlerle ortaya çıkabilen, kanlanmayı artırabilen iltihabi durum. Kimi durumlarda doku hasarına da neden olabilir) belirtilerinde iyileşme görülmesini sağlayabiliyor. İçindeki  yoğurt sayesinde alınan ekstra kalsiyum da fazladan enflamasyonu önleyici yarar gösterebiliyor.

Enflamasyonun tip 2 diyabet oluşumunda önemli bir rolü olduğu, aynı zamanda kalp-damar hastalıkları ve felce neden olabileceği biliniyor. D vitamininin kemik- iskelet sisteminin sağlığı, raşitizmin tedavisi, kasların zayıflığa karşı korunması, kalp sağlığı, kan pıhtılaşması, tiroit bezi fonksiyonları ve meme kanserine karşı korunma için yararlı olduğunu biliyoruz. Ancak enflamasyonu önleyici etkileri konusundaki bilgiler sınırlıydı.

Shahid Beheshti Üniversitesi'nin tip 2 diyabet hastası 90 kişi üzerinde 12 hafta süresince yapmış olduğu çalışma gösteriyor ki, günlük olarak D vitamininden zenginleştirilmiş yoğurt içeceği (250ml ayran/doogh) tüketmek, şeker hastalarında kandaki glikoz seviyesini düşürüyor. Aynı zamanda enflamasyonu azaltan adinopektin miktarını artırıyor ve enflamasyona neden olan C-reaktif protein miktarını da azaltıyor.(Neyestani, 2012)

Buna göre günde 1 ufak şişe(250ml) D vitamininden zenginleştirilmiş tuzsuz ayran/doogh içmek şeker hastalığına karşı koruyucu olabileceği gibi tip 2 diyabet hastalarında kalp hastalığı riskini de azaltabilir.

Son zamanlarda doğal süt tüketimi ve doğal sütten yapılan yoğurtların tüketiminin daha sağlıklı olduğu yönünde araştırmalar olduğunu düşünürsek bu araştırmadaki gibi D vitamininden zengin bir ayran içmek isterseniz öncelikle evinizde kendi yoğurdunuzu yapmanızı sonra da o yoğurt ile yapacağınız ayranı tüketmenizi öneririz.

Ayran sevmeyenler için;

Kalsiyumu brokoli, badem, maydanoz, nane gibi doğal bitkisel kaynaklardan vücutta sağlıklı şekilde kullanılacak miktarlarda temin edebilirsiniz.  

En iyi D vitamini kaynakları da, sardalye, ton balığı gibi tuzlu su balıkları ve balık yağı, yumurta sarısı, bitkisel yağlar, yulaf ezmesi ve yoğurt gibi süt ürünleridir. Bunları tüketerek günlük D vitamini ihtiyacınızın bir kısmını rahatlıkla karşılayabilirsiniz ancak D vitaminin vücutta yararlı olarak kullanılabilmesi için güneş ışığına ihtiyaç olduğunu hatırlatmak isteriz. Hazır güneş de yüzünü göstermeye başlamışken bol bol yürüyüş yaparak güneş ışınlarının cildinize değmesini ve D vitamininin vücudunuzda yararlı şekilde kullanılmasını sağlayabilirsiniz.

Elbette doğru olan, kardiyoloji uzmanı doktorunuzun ve uzman bir diyetisyenin sağlık durumunuza uygun yönlendirmeleri doğrultusunda beslenmenizdir.